"Tunceli ilinde son bir haftadır devam etmekte olan yangınların sebebi nedir?
Halen devam etmekte olan orman yangınları ile ilgili orman yangınlarını söndürme ekipler herhangi bir müdahalede bulunmuşlar mıdır?
Son bir haftadır devam eden orman yangınları ile ilgili olarak Bakanlığınıza bağlı birimlerin görevlerini zamanında ve yeterince yerine getirdiğini düşünüyor musunuz?
Yangın söndürme ekiplerinde bulunan ilk müdahale, arazöz ve helikopter ekiplerinden hangileri devam etmekte olan orman yangınlarını söndürmede görev almışlardır?
Tunceli ilinde devam etmekte olan orman yangınları ile ilgili idari soruşturma başlatılmış mıdır?
Orman yangınları ile ilgili hasar tespit çalışmaları yapmayı düşünüyor musunuz?
Tunceli ili sınırları içinde çıkan orman yangınları sonucu ormanlık alan vasfını yitiren alan kaç hektardır?
Ormanlık arazi olma vasfını yitiren alanın maddi kayıp olarak eşdeğeri kaç TL’dir?"
Son günlerin medyatik isimlerinden biri olan Dersim vekili Hüseyin Aygün’ün Orman ve Çevre Bakanlığına verdiği soru önergesi…
Dersim'deki orman yangınlarının başlangıcı 1993-1994 yıllarına tekabül eder. Bu dönem Dersim'de köylerin boşaltılıp, yakılıp yıkıldığı, bakanlık kayıtlarına göre 40.000 in üzerinde Dersimlinin göç ettiği, kalanların yıllarca gıda ambargosu ve OHAL’le mücadele ettiği, faili meçhul cinayetlerin en fazla yaşandığı yıllardır.
Çocukluğuma dair en net hatırladığım fotoğraflardan biridir 1994 sonbaharındaki bir görüntü. Minibüsle köye doğru yol alırken sürekli yeşil görmeye alıştığım tepelerin, dağların sapsarı görüntüsü sonradan algılayacağım o karanlık yıllara ait kendini tekrarlayan bir alışkanlığa dönüşecekti. 94'deki bu toplu yıkımın ardından yıllar boyu Dersim'de patlayan bombalar, yapılan operasyonlar ve daha akla mantığa sığmayan pek çok sebepten ötürü ormanlar yandı, durdu. Durdu diyorum çünkü durdurulmadı.
Yanmaya başlayan her orman uzaktan arabayla geçerken ya da bir tepenin başından izlenen bir manzaraya dönüşmekten öteye gitmedi. Ormanı yakan asker sonrasında derin bir sessizliğe ve körlüğe büründüğü gibi, il Orman Müdürlüğü, Valilik, milletvekilleri birbirlerine eşlik etmekten geri kalmadı. Yangınları söndürmek kaybedecek pek bir şeyi kalmayan bölge halkına kaldı her zamanki gibi. Ancak oraya giderseniz sizin güvenliğnizi sağlayamayız gibi sonucunun nereye varacağı önceden kestirilen bir uyarı çaresizliği mümkün kıldı Dersim halkına.
Günlerce,haftalarca bazen aylarca yanan ormanlar Dersim coğrafyasının kesik kesik bitki örtülerinden birine takılıp dindi her seferinde kendiliğinden. “Sararan, kararan ağaçlar sonradan yeşerirmiş meğer. Meşe ağacının kökü derinde olurmuş. Dersim’in insanları gibi ağaçları da inatçıymış” sözleri bazı Dersimlilerin kulağına bir övünç kaynağı gibi gelebilir. Bu sözler yanıp giden ağaçların, kaybolan bitkilerin, ölen hayvanların ve ölü toprağın hali göz önüne alındığında pek de bir şey ifade etmiyor…
Zamanında TSK nın operasyonlarla yakığı ormanlara misilleme olarak batıda çıkan orman yangınlarının bazılarından PKK sorumlu tutulmuştu. Bu komik bir o kadar da korkutucu iddia yıllarca devam etti ne yazık ki. Sonuçta Dersim ormanlarından oldu, olmaya da devam ediyor.
Son günlerderdeki yangının geniş bir alana yayılmasıyla oluşan tepkiler sonucu konu ilk kez bu denli gündeme geldi. Bilinçli çıkarılan bu yangınlar 1 Eylül'de Taksim'de 31 Ağustos'da ise Gazi Mahallesi'nde düzenlenen yürüyüşlerle kınandı.
Dersim’in son yıllarda HES’lere karşı başlayan mücadelesi, aynı şekilde bir koldan da ormanlar için yapılır mı bilinmez ancak bu hastalık şekline dönüşen bu zulümün son bulması için daha da geç kalınmadan bir şeyler yapılması gerektiği ortada...