18 Kasım 2010 Perşembe

Halıkent



Sabahın 7'si. Ancak Dünya'nın bu en uzak yerine gitmek için bilet kalmadı diyor yazanede ki adam. Öyle gözüküyor ki Demici'ye son kez yine ayakta gideceğim. Otobüs hareket edecek ama edemiyor. Gelmeyen bir kadın yolcu var. Buna en çokta ben seviniyorum. Hayatımda ilk kez otobüste yabancı bir kadınla yan yana seyahat ediyorum.
Otobüs ağzına kadar öğrenci ve velilerle dolu. Yeni kayıt için Demirci'nin yolunu tutuyorlar tıpkı benim bir önceki sene yaptığım gibi. Kimsenin yüzü gülmüyor. Herkesin yüzünde bir endişe. Acaba Demirci gerçekten de o kadar da uzak mı endişesi bu.
Ahmetli'yi, Turgutlu'yu geçiyoruz. Salihlide'yiz. Kimse ne olduğunu anlamadan otobüs birden daracık bir yola sapıyor. Uzun düzlüklerin ardından yokuş tırmanmaya başlıyoruz. Barajı geçtikten sonra keskin virajlar önümüze çıkıyor. Arkalardan homurdanma sesleri geliyor. Yanımda oturan kız birden atılıyor:

Bence bu otobüsteki herkes kampüsün Manisa merkezde olduğunu zannederek tercih etti burayı.


Aynısını ben de yaptım deyip kafamı sallayıp gülümsüyorum. Bitmek bilmeyen virajlarla birlikte yolculardaki endişe yerini bıkkınlığa bırakmış durumda. Daha kötü ne olabilir ki gibisinden bir ifade var suratlarında şimdi.
180 km yolu 4,5 saatte bitirebiliyoruz. En sonunda 33 camili 30000 nüfuslu Halıkent görünmeye başlıyor. Şehrin girişinde garip bir yazı:


"Anadolu'nun Oxforduna Hoşgeldiniz" 


Üniversiteye ulaşmak için sağlam bir yokuş daha tırmanıyoruz otobüsle. Otobüs durar durmaz hızlıca öğrenci işlerine atıyorum kendimi:

Okuldan kaydımı sildirecektim.

Neden sildiriyorsun ki?

Farklı bir üniversiteyi kazandım oraya kayıt yapabilmem için burdaki kaydımı silmem gerek.

Dilekçe yazdın mı?

Hayır.


Elime bir kağıt ve kalem tutuşturuyor adam. Dilekçemi yazıyorum. Kalemi ve dilekçemi geri veriyorum adama.   Şöyle bir göz gezdirdikten sonra dilekçemi beğenmemiş gibi ifadeler oluşuyor suratında. Yüzünü biraz daha tuhaf şekillere soktuktan sonra:

Dilekçeni fakülte sekreterinin onaylaması lazım. İstersen sen götür imzalat, istersen biz imzalatalım. Öğleden sonra gelecek Hayati Bey.

Ben imzalatırım o zaman...


Saatler boyunca Hayati Bey'i bekliyorum. Sonunda öğlen sonu 3 gibi beliriyor odasında. İmzayı atıp beni tekrardan öğrenci işlerine yolluyor. Yine aynı adam ama bu kez daha şanslıyım. Benim gibi kaydını sildirmek isteyen başka biri. Onaylı dilekçelerimizi alıyor bu kez adam:

Siz dışarda bekleyin ben diplomalarınızı çıkarayım dosyalarınızdan."


Dışarda kaydını silen diğer çocukla sohbete başlıyoruz bu kez. Aradan 1 saat geçiyor neredeyse ama henüz ses yok. En sonunda kapı açılıyor. Elindeki 2 satırlık ilanı karşıdaki panoya asıyor adam. Sonra yanımdaki çocuk dayanamayıp soruyor:

Bizim diplomalar...

Kusura bakmayın çocuklar sizin diplomaları şimdi getirmeye gidiyorum.


İkimizin içindende aynı şeyler geçiyor:

Bir saat boyunca bu uyduruk ilanı mı hazırladı bu adam?


Sonunda geliyor diplomalar. Vakit kaybetmeden otobüs durağının yolunu tutuyorum. Kalkmak üzere olan otobüse atlıyorum. Neyseki bu kez oturacak yer var. Benden birazca büyük birinin yanına oturuyorum bu kez. Gördüğüm son Demirci'li bu olsa gerek. Benimle zorla konuşmaya çalışıyor. Ben ise uyumak, uyandığımda ise İzmir'de olmak istiyorum ama nafile:

Memleket neresi
?

Tunceli 

İlk terörist Tunceli'den çıkmış biliyor musun? Askere ilk ateşi ordan açmışlar.

Ne büyük şeref...

Read more...