26 Eylül 2011 Pazartesi

Yazığım Geldi


Bir değişikmiş bu Diyarbakır'ın çocukları da.. Birbirleriyle kavga ettikten sonra dövdüğü arkadaşına acıyan çocuk "üzüldüm" ya da "acıdım" demek yerine "yazığım geldi" diyor. Kahkahaların sonunda ufak bir tebessüm...

Burdaki çocuklar evcilik, doktorculuk oynamak yerine Apoculuk oynuyorlar. Kendi aralarında bir grup KCK Yürütme konseyi oluyor. Kalanlarda ya polis ya da jitemci oluyor. Oyunun sonunda nedense hep KCK kazanıyor ve bu zaferi kendi aralarında büyük bir coşkuyla kutluyorlar.

Diyarbakır da çocuklar taş atma konusunda da bayağı tecrübeliler. Öyle ki 100-200 metreden gözleri kapalı istedikleri hedefin alnının ortasına şak diye yapıştırabiliyorlar taşları. Biraz büyüyüp 12-13 yaşlarına geldiklerinde ise ellerinde pompalı tüfeklerle şehrin merkezinde korkusuzca sağa sola ateş edebiliyorlar.

Diyarbakır'ın dar sokakları arasında turist edasıyla gezerken üstü başı kirli, elbisesi yırtık pırtık eline bir ekmek ya da karpuz parçası tutuşturulmuş çocuklar gördüğümüzde fotoğraf makinesinin deklanşörüne basmaktan başka bir şey gelmiyor elinizden.

Bir yanda elindeki termosla gün boyu çay satarak para kazanmaya çalışan ufak çocuk. Utangaçlığından ve iyi niyetinden bir şey kaybetmemiş henüz. Verdiği plastik bardağın altına bir tane daha koyuyor elimiz yanmasın diye. Al bunu buna gerek yok diye geri uzattığınızda bardağı geri almıyor inatla. Yere düşen çay şekerini almaya yeltendiğinizde onu da vermiyor inatla paketten yenisini uzatıyor hemencecik...

Hemen yanında içeride Ortadoğu'da ve Dünya da yoksulluğu tartışıyor büyükleri. Hikayeler, anılar anlatılıyor yoksullukla ilgili... Ancak travma burada da kendini gösteriyor konu dönüyor dolaşıyor Demokratik Özerklik, Ana dilde eğitim, Kürtlere yapılan ötekileştirme... konularına takılıyor, bağlanıyor...

Konuşmaların, anlatılan hikayelerin sonunda herkesin yazığı geliyor ama boşuna...