16 Nisan 2011 Cumartesi

Hasselt Sanrısı



Her şey sanıldığından daha kolay başlamıştı. Dümdüz tarlacıklar, güneş ışığıyla parıldayan irili ufaklı yemyeşil tepecikler yukardan bakılınca ilahsız cennete düşüyormuş havası veriyordu.Kaptanda hazırdı artık. 'Kemerlerinizi sıkı bağlayın cennete düşüyoruz' diye seslendi son bir kez. Düşüşle birlikte anlamsız bir alkış tufanı kopmuştu. İyi de yabancı memlekete düşüyoruz niye alkışlıyorsunuz uğultuları başladı bu kez. Kısa bir süre sonra bu insanları uzunca bir süre toplu halde görmeyecek oluşun heyecanıyla atıverdi dışarı kendini.

Tepeler, tarlalar, ağaçlar paralel düzlemde daha bir renklenmişti. Tren camından uzağa en uzağa bakıp bakıp acaba sonu gelecek mi diye uzunca bakıyordu ama boşuna. Her yeşil tepeciğin sonunda ya yeni yeşil bir tepecik ya da küçükken resim defterine çokça çizdiği uzun dik çatılı çiftlik evlerinden üçer beşer beliriyordu. Etraftaki insanlarda tuhaf gözükmüyordu üstelik yabancı bir ülke de yabancı olduğu alalen belli olmasına rağmen...

Önceden haber verdiği saatte 3 kişi bekliyordu Hasselt istasyonunda. Sigi en çok konuşanıydı. Hemen her şey ile ilgilenişi bu grubun lideri olduğunu açıkça gösteriyordu. Sigi'nin yanından ayrılmayan Thomas ve Els arada biz de sana yarım edebiliriz diye mırıldanıyorlardı. Koca valizi taşımaya yardım ettikleri için mutlu olmuştu en çok. Uzun ve yorucu yolculuk yormadan sonlanacaktı bu kez. Kısacık bir otobüs yolcuğunun ardından beş ayını geçireceği iki kırmızı binaya varabilmişti.

Kapı önündeki kalabalık tıpkı onun gibi yeni gelenlerden kaynaklanıyordu. Ufak ama içinde keşfedecek çok yeri olan odasına girişte dikkatini ilk çeken çatıdan açılan penceresi oldu. Pencereden dışarı baktığında cennetin en güzel yerini kendine ayırttığının farkına vardı. Valizini tek odalı evine bıraktıktan sonra Sigi aşağıya çağırdı onu. Bir anda yirmi kişi ile tanışacaktı. Çekingen bir merhabadan sonra herkes gibi o da komşu odalarda kalanları aramaya koyuldu. Çok geçmemişti ki sağında Fransız İgal solunda Finli Mika ile komşu olduğunu öğrenecekti. İki yan odada kalan Rus asıllı Alman Sergey ile komşularına göre daha çok konuşuyordu halbuki. Ülkelerin belirlenmesinin ardından sıra gelmişti şehirlere:

Onun Türkiye'den değilde İstanbul'dan geliyor oluşu daha ilgi çekmişti yeni arkadaşlarınca. Bu ilk anda onunda aklına yatacaktı ve sorulan her soruya yıllardır İstanbul da yaşıyormuş edasıyla ustalıkla cevap verecekti...

Bu kısa tanışmanın ardından Sigi ve arkadaşlarının ikram ettiği sandviçler, biralar ve batan güneş eşliğinde heyecanlı bir başlangıç yapılabilirdi öyleyse...

Read more...

2 Nisan 2011 Cumartesi

İsmail Beşikçi'ye Destek !!!

Kamuoyuna

Dr. İsmail Beşikçi, Çağımızda Hukuk ve Toplum dergisinin, kış-2010 tarihli sayısında çıkan Ulusların Kendi Geleceğini Tayin Hakkı ve Kürtler başlıklı yazısı yüzünden 15 ay ceza almıştır.

Ne yazık ki ülkemizde düşünceyi açıklamak hala suç.

Hala milyonlarca insanın kullandığı anadili yok sayılıyor.

Hala KCK davasında Kürtçe olduğu düşünülen bilinmeyen dil ibaresi kullanılarak bir dilin varlığı inkar edilmeye çalışılıyor.

Biz,

Fikirlerin yasaklanmadığı bir ülkede yaşamak istiyoruz.

İnsana karşı devleti koruyan zihniyetin terkedilmesi gerektiğinin altını çiziyoruz.

İsmail Beşikçi nin şahsında, insanların düşünceleri yüzünden yargılanmasını, ceza almasını kınıyoruz.

Eğer İsmail Beşikçi nin söz konusu yazısı suç ise, yazısının altına imzamızı atarak aynı suçu işlediğimizi bildiriyoruz.

NOT: Bu açıklama aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı, TBMM Başkanlığı , Başbakanlık ve Adalet Bakanlığı'na gönderilecektir.

Read more...