27 Şubat 2011 Pazar

Hatırlatma

Adamın biri birgün çıkıp 'Dersim de analar ağlamadı mı?' diyerek bir gaf işleyince 70 sene sonra herkes ilk kez bir şeyler hatırlama gereği duyacaktı. Gafın hemen arkasından başbakan  'Dersim de olanları savunanları ben insanlık noktasında nasibini almamış olarak değerlendiriyorum' diyecekti. Her zamanki gibi doğru sözü yanlış kişinin ağzından duyacaktık. Bunun üzerine Dersimli şimdiki muhalefet lideri Dersim'de bu gafı işleyen gereğini yapsın diyecekti. Ancak Ankara'ya dönünce onunda sesi soluğu kesilecekti. Bunların çok sonrasında aynı insan yine memleketinde hemşerileriyle buluşarak saatlerce yeni açılan dev Seyid Rıza heykelinin tam karşısında konuşacaktı. Ancak ne heykel ne de konu ile ilgili tek kelime bile etmeyerek 3 Maymunu oynamaya devam edecekti.

Böylece gafın hemen ardından koparılan gürültü, tartışma, iğnelemeler Türkiye'de çok uzunca bir süre daha tartışılacak yeni bir konuyu başlatmış olacaktı. Bunların üstüne bir de Dersimli aydınların yürüttükleri Dersim 1937-1938 Sözlü Tarih Projesi , çekilen belgeseller*  ve yazılan kitaplar, dergiler eklenince iş iyice dallanıp budaklanacak ve bir kez daha unutulamayacak şekilde Türkiye gündemindeki yerini alacaktı.

Şimdilerde 'Ergenekon'a üye olmak istiyorsan Dersim'e git' ya da 'Başbakan Dersimle ilgili arşivleri açıklasın' şeklinde sinir bozucu bir tartışma halini alan meselenin sessiz kalan boyutunda da yeni gelişmeler olmuyor değil. 24 Kasım 2010'da Berlin Eyalet Parlementosu'nda sonuçlanan Dersim Katliam Konferansı sonucu katliamın bir soykırım olarak tanınması amacıyla Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) ne  başvurulmasına karar verilmişti. İşte bu amaçla imza toplanmaya başlanmış ve internet üzerinden de destek vermek amacıyla dersimkatliami.com sitesi açılmıştı.Toplanacak imzalar sonrası kültürel soykırım kapsamında yapılacak başvuruyla kısaca 'Türkiye'nin soykırım için özür dilemesi, mağdurların maddi ve manevi zararlarının tazmin edilmesi ve dil ve inancın serbestçe yaşanması için yasal düzenlemelerin yapılması' talep edilecek.

UCM'ye yapılacak başvuru sonrasında en çok merak edilen konulardan birisi de Türkiye'nin bu mahkemede yargılanıp yargılanamayacağı. Mahkemeyi tanıyan Türkiye'nin taraf olmayışı yargılanmasını ortadan kaldırıyor. Ancak TCK'da insanlığa karşı işlenen suçlar için yargı yolunun açık olduğuna dair maddelerin Roma Statüsü'ne atıfta bulunuyor oluşu hukukçuların bu konuda umutlu olmasını sağlıyor.

Dava süresince başbakanın mecliste ve sonrasında söylediği sözler kanıt olarak gösterilecek. Yine geçtiğimiz günlerde Dersim'de ortaya çıkarılan ve bu döneme ait olduğu söylenen 230 kişiye ait toplu mezar, devlet arşivlerinden dışarıya sızan, varsa arşivlerin kalan kısmı ve tabi ki halen sağ olan olayın birinci derece tanıkları dava süresince tanık ve kanıt olarak rol alacak.

Yıllarca tanıklardan vahşeti dinledikten sonra bugün geçte olsa olayın uluslararası mahkemelere kadar taşınması Türkiye'nin geçmişi ile yüzleşmesi açısından da önem gösteriyor. Devlet tarafından yapılan bunca resmi açıklamadan sonra bugün hala Türk Devleti kalkıp dava sürecinde Ermeniler de olduğu gibi bir tavır takınırsa buna da şaşırmamak gerekiyor...


Yapılan vahşete gelince... Uzun uzun anlatmak yerine 38' de ailesiyle birlikte sürgüne gönderilen, olayın mağdurlarından Cemal Süreyya'nın dizeleri katliamı en kısa yoldan anlatıyor bizlere :


"Bizi kamyona doldurdular.
Tüfekli iki erin nezaretinde.
Sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular.
Günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar.
Tarih öncesi köpekler havlıyordu."

Read more...